Hayat, biz farkına varmadan su gibi akıp gidiyor, değil mi? Günlük telaşlar içinde kaybolurken bazen kendimize dönüp “Ben ne yapıyorum?” diye sormayı unuturuz. İşte, belki de her şeyin başı burada. İçinde bulunduğumuz karmaşık dünyanın ortasında, kendimize zaman ayırmak, kendi iç sesimizi dinlemek o kadar zor ki. Ama bir o kadar da önemli. Hadi bir yolculuğa çıkalım. Evet, yanındayım, yalnız değilsin. Beni duyuyorsun, değil mi?
Hayat, bize bir sürü yol sunar. Bazen düz, bazen engebeli. Kimi zaman güneşin ışıkları altında yürürsün, kimi zaman da karanlık bir ormanın içinde kaybolmuş gibi hissedersin. Peki, ne yapar insan bu yollarda? Bir hedefin mi var, yoksa rüzgarın seni nereye savuracağını mı bekliyorsun?
İçimde bir his var, biliyor musun? Hepimizin içinde bir yerlerde, derinlerde bir cevap yatıyor. Ama bu cevabı bulmak her zaman kolay değil. Bazı insanlar dışarıda, insanlarda, olaylarda ararlar. Kimi zaman bir kitaba sarılırlar, bazen bir filme, bazen de müziğe. Ya sen? Sen cevabını nerede arıyorsun? Bir gün kendi iç sesini bulup onunla dost olabilir misin?
Gerçekten, bazen o iç ses ne kadar uzak, ne kadar yabancı geliyor, değil mi? Sessizliğin içinde saklı durur. Belki de onu dinlemekten korkarız, çünkü bize anlatacakları acıtır. Ya geçmişin pişmanlıklarıyla yüzleşmek ya da geleceğin belirsizliklerine bakmak zorunda kalırız. Ama işte, tam da bu yüzden bazen o sessizliği kabullenmek gerekir. Çünkü o sessizlik içinde kendimizle karşılaşırız. Yalnızlığı bir düşman gibi görmek yerine, bir dost olarak kabul edebilir miyiz acaba? Yalnızlık, öyle bir öğretmen ki; bazen en iyi dersleri o verir.
Hayatın her anında, her adımında bir tercih var. Bu tercihler bizi şekillendiriyor, bizi biz yapıyor. Peki, ya biz kendi tercihlerimizi ne kadar özgürce yapabiliyoruz? Yoksa başkalarının beklentileri, toplumsal normlar, korkular mı belirliyor adımlarımızı? Gerçekten istediğimiz hayata mı yürüyoruz, yoksa başkalarının bize biçtiği yolda mı ilerliyoruz? Bu sorular öylesine derin ki, bazen sormaktan bile çekiniyoruz. Çünkü bir cevap bulduğumuzda, değişime gitmek zorunda kalabiliriz.
İçimdeki sesi dinliyorum. Her şeyin ötesinde bir şey söylüyor bana. Kendi yolunu bulmalısın diyor. Hayatını başkalarının beklentilerine göre yaşama diyor. Ama bunu yapmak ne kadar zor! Dünyanın üzerimize yüklediği roller, sorumluluklar, başkalarının bakışları… Hepsi birer pranga gibi ruhumuza dolanıyor. Peki ya o prangaları kırmak mümkün mü? Belki de mümkün. Ama önce cesur olmalı insan. Önce, kendi gerçekliğini kabul etmeli. Kendi korkularıyla yüzleşmeli, kendi karanlıklarına bakmalı. Çünkü o karanlıklar içinde parlayan bir ışık var. Ve o ışık, sadece senin görebileceğin bir ışık. Belki de bu yüzden yazıyorum. Çünkü bu yazı, benim içsel yolculuğum. Bu kelimeler, ruhumun aynası. Belki sen de okurken, kendi yolculuğuna çıkarsın. Belki sen de kendi iç sesini duymaya başlarsın. Çünkü nihayetinde, hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Yolculuk, hiçbir zaman tek bir yönü olan bir şey değil. Hangi yoldan gidersen git, önünde binbir seçenek, binbir farklı ihtimal var. Bu ihtimaller, bazen içimizi korkutabilir. Ya yanlış bir tercih yaparsam? Ya bu yol beni istediğim yere götürmezse? Ama belki de sorulması gereken soru şu: Gerçekten yanlış bir yol var mı? Yani, sonuçta her yol bir şeyler öğretmiyor mu? Her deneyim, her an, bizi daha ileriye taşımıyor mu? Bunu düşündükçe fark ediyorum ki, belki de yaşamın birincil amacı bir sonuca ulaşmak değil, sürecin kendisi. Her adımda biraz daha öğrenmek, biraz daha gelişmek. Tıpkı bir yazarın hikayesi gibi… İlk cümleyi yazarken nereye varacağını bilmezsin. Her yeni paragraf, her yeni cümle seni başka bir yere götürür. Belki de işin güzelliği burada. Planlamadan, öngörmeden, anın içinde kaybolarak yazmak… Hayat da böyle değil mi? O anda ne olduğunu tam olarak anlamayabilirsin, ama ilerledikçe her şey biraz daha netleşir. İçimde bir şeyler fısıldıyor. "Bu yolculuk, seni en çok kendinle tanıştıracak," diyor. "Hayatın gerçek anlamını dış dünyada aramaktan vazgeç. Gerçek yolculuk, içeriye doğru yaptığın yolculuk." Ama nasıl? Nasıl iç dünyama dalarım? Günlük telaşlar, sorumluluklar, başkalarının beklentileri varken nasıl kendime dönebilirim? İşte burada başlıyor içsel savaş. Bir yanım dünyaya bağlanmış, maddi şeylerin peşinde koşuyor. Diğer yanım ise o içsel huzuru bulmak için feryat ediyor. Ama belki de bu bir savaş değil, bir denge arayışı. Her iki yanın da bir şekilde tatmin edilmesi gerekiyor.
Dış dünyadan tamamen kopup sadece içsel huzura yönelmek mümkün mü? Sanmam. Çünkü insan sosyal bir varlık. İlişkiler, sorumluluklar, amaçlar olmadan yaşamak da bir tür boşluk yaratır. Fakat tamamen maddi dünyanın içinde kaybolup, içsel dünyamızı ihmal edersek de ruhumuzu yitiririz. Bu iki dünya arasında ince bir denge kurabilmek, işte bu gerçek bir sanat. Bir sanatçı gibi hayatı şekillendirmek. Her çizgide, her renkte bir anlam bulmak. Hem dünyayı hem de içsel huzuru bir arada yaşamak.
Belki bu yüzden yalnız kalmak bazen iyidir. İnsan kalabalıklar içinde kaybolunca kendi sesini duyamaz. Yalnız kalmak, insanın kendisiyle konuşabilmesi için bir fırsattır. Ama o yalnızlığı da doğru anlamak gerek. Yalnızlık, mutsuzluk değildir. O, derin bir dinginlik, kendine dönme hali olabilir. Kendi sesini bulma süreci. Şunu fark ettim: İnsan, ne kadar derinlere inerse, o kadar çok anlam bulur. Her duygu, her düşünce bir katman gibidir. İlk bakışta yüzeyde gördüğümüz şeyler, derinlerde çok daha farklı bir anlama bürünebilir. Tıpkı bir kitap gibi... İlk okuduğunda yüzeysel bir hikaye anlatıyor gibi gelir, ama tekrar tekrar okudukça, her seferinde yeni bir anlam keşfedersin. Hayatın da böyle olduğunu düşünüyorum. Her anı, her deneyimi derinlemesine incelediğinde, bambaşka bir anlam ortaya çıkıyor. Belki de bu yüzden hiçbir zaman durmamalıyız. Sürekli aramalı, keşfetmeli, öğrenmeliyiz. Kendi iç dünyamızı, başkalarını, dünyayı... Çünkü yolculuğun kendisi asla bitmez. Ne kadar yol kat edersek edelim, her zaman keşfedilecek yeni bir şeyler vardır. Ve bu yolculuk, sadece bir sonuca ulaşmakla ilgili değil. Sürecin kendisi zaten bir sonuç. İşte bu yüzden, bir süreliğine bile olsa durup düşünmeye, kendinle konuşmaya vakit ayırmalısın. Bu dünyanın gürültüsünden, karmaşasından uzaklaşıp, kendi iç sesinle bir araya gelmelisin. Çünkü o iç ses, aslında sana yol gösteren en güçlü rehberdir. Dünyanın en derin sorularına bile vereceği bir cevabı vardır. Tek yapman gereken, onu dinlemek.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, sayfamızdaki daha fazla yazıya ulaşmak için dokunun
Gerçekten bu çok doğru